12 Kasım 2007 Pazartesi

İNSAN DEĞERLİ Mİ?
ALİ BULUNMAZ

Finlandiya’nın başkenti Helsinki’de, Jokela Lisesi öğrencisi Pekka-Eric, 7 Kasım’da silahıyla yedi arkadaşını katledince, ülkede büyük bir şok yaşandı.

Bu tür katliamların sık sık yaşandığı ABD’nin aksine, daha sessiz sakin görünen Kuzey Avrupa ülkeleri, şimdi Finlandiya’daki dehşeti sorguluyor. İsveç Kralı Gustaf, olay karşısında “bunlar yayılmaya başladı, çok şaşırtıcı” ifadelerini kullandı. Ancak bunda şaşılacak bir yanın olmadığı da gerçek.

Öncelikle bilgi ve özellikle iletişim teknolojilerinin son hızla geliştiği bir çağdayız. Salt bu bile, sözü geçen katliamların hemen, dünyanın her yerine ulaşmasını, sahiplenilmesini ve buna eğilimli kişilerin arşivlerinde yer almasını sağlıyor. Özellikle internet bağımlılığı ve sanal dünya ile gerçeğinin yer değiştirişinin hâkim olduğu günümüzde, bu tür cinayetler bir domino etkisi yaratarak yol alıyor. Peki, sadece bu mu?

Daha önemlisi, inanın değeri ile ilgili zemin kaymasının doğurduğu ürkütücü tablo. Bugün insan denildiğinde, akla homo economicus geliyor. Bir başka deyişle, merkezde insan değil; üreten ve daha çok tüketen / tüketmeye eğilimli hale getirilen, ekonomik ilişkiler ağındaki “özne” (:daha doğru deyişle nesne) bulunuyor. Her şey buna göre konumlanıyor. Dolayısıyla insanın kendini “gerçekleştirme” ve yaşamını “anlamlandırmasının” yolu, tüketimin daha ağır bastığı, üretim-tüketim bileşiminden geçiyor. Sonuçta değerleri ve insanın değerini tüketen insan, bir noktadan sonra kendini yok etmeye yöneliyor.

11 Kasım günkü Cumhuriyet’te Osman İkiz, İsveçli kriminolog Jerzy Sarnecki’den konuya ilişkin çeşitli saptamalar aktardı. Tüm dünyada olduğu gibi, Kuzey ülkelerinde de “ekonominin insan merkezli olma durumundan uzaklaştığını” belirten Sarnecki, eski modelin “insanın mutlu olmasına, çocukların iyi eğitim görmesine, yaşlıların iyi bakılmasına, emeklilerin insanca yaşamasına” olanak verdiğini ifade ediyordu.

Günümüzde ise bu terk edildi, ekonomi başat hale geldi. Sarnecki’ye kulak verelim:

“Bütün politikalar ekonomik büyüme endeksli, insan sadece vergi mükellefi ve tüketici. Böyle bir toplum, ancak vahşet doğurur. İşsizlik arttıkça, adalet yara aldıkça, sınıf farklılıkları derinleştikçe, toplum dışına itilenler çoğaldıkça, cinnet getirenler de artacaktır.”

***

Finlandiya’daki olayı ya da ABD’de daha önce yaşanan “okul katliamlarını”, cinnet diyerek işin içinden sıyrılmak o kadar kolay mı? Sernecki, yukarıdaki ifadeleriyle bunun böyle olmadığını gösteriyor. Sorun, bugün insanın değerinin sadece ekonomik göstergelere indirgenip indirgenemeyeceği.

Dünyanın dört bir yanındaki işgal ve süren çatışmaların gerçek nedeni ne? İnsan neden değersizleştiriliyor? Bu temel sorulara yanıtlar buldukça, cinnet ve katliamlara şaşırmaktan vazgeçeceğiz yavaş yavaş.

Aynı zamanda alışmaktan da…

Hiç yorum yok: