5 Kasım 2007 Pazartesi

ŞEFFAFLIK VE GÜVEN ORTAMI MI?
ALİ BULUNMAZ

BM Genel Kurulu Silahsızlanma Komisyonu’nda ABD, İngiltere ve Fransa’nın muhalefetine rağmen, nükleer silahların her an kullanılabilir olma durumundan çıkarılmasına yönelik karar tasarısı kabul edildi. Söz konusu tasarı, adı geçen üç ülkenin “hayır” oyuna karşılık; 124 oyla komisyonda kabul edildi. Çin’in de aralarında bulunduğu 34 ülke çekimser kaldı.

Soğuk Savaş döneminin bir belirleyicisi olan nükleer silahların her an kullanıma hazır bulunması, tasarıdaki ifadelere göre SSCB’nin yıkılmasıyla işlevini yitirdi. Metinde, 1990’larla başlayan “şeffaflık ve güven ortamına” atıf yapılırken, “birkaç bin nükleer silahın fırlatılmak üzere hazır bekletilmesi”nin kaygı yarattığı da vurgulandı.

Bir başka deyişle, bu tasarıyla nükleer silahsızlanma, barış ve güven ortamının önemine dikkat çekiliyor. Fakat ABD, İngiltere ve Fransa’nın “hayır” oyu, İran’a nükleer silah ürettiği gerekçesiyle sert yaptırımlar uygulanmasının düşünüldüğü bugünlerde, başka kuşku ve soruları gündeme getiriyor.

Bu kuşku ve soruların merkezinde ise, tasarıda atıf yapılan “şeffaflık ve güven ortamı” ifadesi bulunuyor. İran’ın nükleer faaliyetlerinin “şeffaflıktan uzak olduğunu” belirten ABD, bu bağlamda hem AB hem de bölge ülkelerini İran’a uygulanacak yaptırımlar ile ilgili ikna etmeye çabalıyor. Ancak tam da bu noktada şu soru sorulmalı: ABD, Fransa, İngiltere, İsrail nükleer çalışmalarını şeffaf mı yürütüyor? ABD’nin nükleer altyapı anlaşması imzaladığı ve tesisler kurmasına izin verilen Hindistan şeffaf mı? Ya da Hindistan’ın komşusu Pakistan?

Elbette bu ülkeler ABD ile birlikte hareket ettiği, onun Ortadoğu ve dünya politikalarına destek verdiği için, İran’a uygulanan / uygulanmaya çalışılan yaptırım ve denetimlerden muaf tutuluyor. ABD, İsrail, Fransa ve İngiltere ile Hindistan ve Pakistan’ın elindeki gizli ve açık silahlar tehlike oluşturmuyor! Ancak BOP bağlamında yeni hedef tahtası İran, ABD ve ortaklarının haydutluklarıyla karşılaşıyor.

Eğer bir nükleer silahsızlanma tasarısı hazırlanıyor ve buna uyulması isteniyorsa, bu tüm devletler için geçerli olmalıdır. Aksi takdirde, emperyalist çıkarlar doğrultusunda çizilen “şer eksenleri” ya da oluşturulan “haydut devlet” söylemleri, en az nükleer silahlar kadar yıkıcı sonuçlar doğuracaktır.

Bu yüzden şeffaflık ve güven ortamı, tüm dünya için bağlayıcı olan / olması gereken bir sorun biçiminde insanlığın karşısında durmaktadır. Dolayısıyla uluslararası sözleşme ve kurallar, ayrım olmaksızın her devlet için geçerlilik kazanmalıdır, şimdiki duruma bakıldığında ne kadar imkansız gibi görünse de...

Hiç yorum yok: