7 Ocak 2008 Pazartesi

KENYA, YENİ RUANDA OLMA YOLUNDA
ALİ BULUNMAZ

Beş yıldızlı otellerde veya varolan kıyımlara binlerce kilometre uzak, sessiz sakin mekanlarda, insan haklarıyla ilgili göstermelik toplantılar düzenleyenler, Kenya’da tartışmalı seçimlerin ardından baş gösteren vahşet karşısında, yine her şey rayından çıktıktan sonra sesini yükseltti.

Avrupa Parlamentosu (AP) uzmanlarının bildirdiğine göre, “artık yeme sırası bizde” biçiminde propaganda yapan Kenyalı siyasetçilerin katıldığı seçimler sonunda, çatışmalar tüm ülkeyi sardı. Seçime devlet başkanı olarak giren ve yarışı kazandığı açıklanan Mwai Kibaki’nin üyesi olduğu Kikuyu kabilesiyle, muhalefetteki Raila Odinga’nın mensup olduğu Luo kabilesi adeta savaşa tutuştu.

Zenginlik-yoksulluk uçurumunun tavan yaptığı, gelir dağılımında büyük adaletsizliğin bulunduğu ve temel sorunun yoksulluk olduğu Kenya’da iktidar demek para, iş olanağı ve mutlak güç demek aynı zamanda.

Hal böyle olup, buna bir de yıllarca sömürge yönetimi biçiminde kalmış, Soğuk Savaş boyunca kabileciliğin palazlandırılması ve yolsuzluklar ile demokrasi geleneğinin kök salmaması eklenince, Kenya ateşten bir çembere dönüştü. Bir diğer deyişle, emperyalist çıkar ilişkilerinin doğurduğu çarpık düzen, tüm Kenya’yı sarmış ve bu, çatışmalara evrilmiş durumda.

Odinga’nın kabilesi Luo'nun üyeleri, Kibaki’nin kabilesi Kikuyular’ı hedef alıyor, kiliseye sığınan yüzlerce insanı yakarak öldürüyor; palalar, sopa ve taşlarla “karşı” kabile üyelerini katlediyor. Bunlar da doğal olarak, 1994-1995 yıllarında Ruanda’daki etnik kıyımları gündeme getiriyor.

Ruanda: “Önemsiz insanlar”
1994’te BM, Ruanda’da kabileler arasındaki çatışmaları önlemek için bir barış tasarısı hazırlamıştı. Buna göre, ülkede seçimlerin yapılabilmesi için gerekli koşullar oluşturulacak ve BM Barış Gücü, bu süre içinde Ruanda’da kalacaktı.

Ancak Nisan 1994’te, Tanzanya’daki barış zirvesinden dönen ülkenin iki büyük kabile lideri ile Burundi devlet başkanı, BM’nin “güvenli bölge” ilan ettiği bir noktadan ateşlenen bir roketle, içinde bulundukları uçağın düşürülmesi sonucu hayatını kaybetti.

Bu tarihten sonra, Ruanda’da kabileler arası (Hutu ve Tutsiler) iç savaş başladı ve ülkedeki Barış Gücü askerlerinin sayısı da azaltıldı. 1 milyona yakın Ruandalı’nın öldüğü savaştan yıllar sonra, dönemin Barış Gücü komutanı Romeo Dallaire, “Ruanda’daki insanların hiçbir önemi yoktu” şeklinde bir açıklama yaptı.

Kenya, Ruanda ve diğerleri…
İnsanlık tarihine kara bir leke olarak geçen bu dönemin bir benzeri, Kenya da yaşanabilir mi?

Batı’nın önemli bir müttefiki olan, “terörle savaş” bağlamında ABD için ayrı bir ağırlık kazanan ve ülkedeki diktatörlük yönetimine her türlü destek sağlanan Kenya, şimdi geleceğini arıyor.

Nüfusunun büyük çoğunluğu günde 2 doların altında bir ücretle geçinen, işsizliğin sürekli arttığı Kenya, yeni bir Ruanda olma tehlikesiyle karşı karşıya. Bunu acı şekilde doğrulayan ise, ülkede hızlanan kabileler arası çatışmalar.

Afrika’yı yıllar boyu arka bahçe olarak gören Avrupalı ve ABD’li uzman ve insan hakları savunucuları da, kıyımdan binlerce kilometre ırakta endişelenmeyi sürdürüyor.
Bu arada, Kenya’da her geçen dakika ölü sayısı artıyor.

Neredeyse hiç kendi haline bırakılmamış kara kıtanın halkları, sürekli olarak yoksulluk ve kirli çıkar ilişkilerinin yarattığı şiddet sarmalının içine hapsedilmiş, her daim sömürge olarak görülmüş. İşte bu yüzden, isimleri farklı da olsa, Afrika’daki her ülkenin, bu tip bir olayı yaşama tehlikesi hep var.

Buna yazgı demek mümkün mü?

Hiç yorum yok: