19 Mayıs 2008 Pazartesi

GÜNEY AMERİKA’DAKİ TRUVA ATI: KOLOMBİYA
ALİ BULUNMAZ

Güney Amerika denilince akla askeri cuntalar, bağımsızlık mücadeleleri, komünist örgütlenmeler, halk ayaklanmaları, yoksulluk, uyuşturucu kartelleri, CIA güdümlü askeri darbeler gibi birçok konu geliyor.

Güney Amerika’da 20. yüzyılı, bu gelgitler belirledi. Söz konusu yüzyılın son çeyreğinde ise, yoksulluk ve çokuluslu şirketlerin egemenlik mücadelesi sahne aldı. 21. yüzyılın başında, Güney Amerika’da birbiri ardına iktidara gelen sol partiler IMF, Dünya Bankası, ABD ve çokuluslu şirketlere karşı bir direniş sergiliyor.

Ancak bu direnişte, hiçbir lider ve ülke Chavez ve Venezüela kadar etkin bir rol üstlenmiş değil.

Güney Amerika ve sol
2006’da göreve gelen Şili Devlet Başkanı Bachelet ve 2002’de seçimden zaferle çıkan Brezilya Devlet Başkanı Lula; Venezüela Devlet Başkanı Chavez, Ekvator Devlet Başkanı Correa ve Bolivya Devlet Başkanı Morales’e oranla daha ılımlı bir sol siyaset izliyor. Şimdilerde ikinci gruba Paraguay’da seçimleri kazanan Lugo’yu da eklemek mümkün.

Şili Devlet Başkanı Bachelet, ABD ile dengeli bir politikadan yana. Özellikle serbest piyasa ekonomisini destekleyen icraatları dikkat çeken Bachelet, Bush’un övgüleriyle de karşılaştı.

Brezilya Devlet Başkanı Lula ise, Bachelet’e göre Chavez ve Venezüela’ya daha yakın duruyor. Lula Asıl olarak, arabuluculuk görevleri üstlenmeyi tercih ediyor.

Ekvator Devlet Başkanı Correa, IMF ve ABD politikalarına sert eleştiriler yöneltiyor. Ona göre Güney Amerika ve daha genel anlamda Latin Amerika, Washington’ı dengeleyecek yegâne güç.

Bolivya’da görevdeki Morales ise, Chavez’le beraber ABD’ye karşı en sert muhalefeti yürüten isim. Morales, ABD’nin “uyuşturucu ile mücadele” adı altında yürüttüğü programlara, Güney Amerika’nın istikrar ve birliğini bozacağı gerekçesiyle karşı çıkıyor. Bununla beraber Bolivya’nın doğalgaz kaynaklarını devletleştirerek, ülke zenginliklerinin çokuluslu şirketlerce yağmalanmasının önüne geçiyor.

1998’de göreve gelen Venezüela Devlet Başkanı Chavez ise, ABD’ye karşı en sert ve güçlü muhalefeti yürütüyor. Afganistan ve Irak işgallerine karşı çıkan Chavez, ABD’nin kıtadaki kukla rejimlerinin alternatifi olarak gösteriliyor.

Chavez 1998’den bu yana önemli icraatlara da imza atan bir lider. Yoksul Karayip ve orta Amerika ülkelerine düşük fiyatla petrol satan Chavez, IMF’yi ülkesinden kovdu ve Venezüela'da kişi başına gelirin yükselmesini sağladı. Bunun yanı sıra sosyal politikaların yoksullarla ulaşmasına ön ayak oldu.

Güney Amerika’daki muhalif ittifaka en son Paraguay katıldı. Seçimi kazanan Lugo, “orta sol” hareketiyle ABD karşıtlığına eklemlendi. Eski bir rahip olan Logo, Chavez ve Morales’le arasına belli bir mesafe koysa da, onların sosyal politikalarını benimseyeceğini de açıkladı.

Güney Amerika ve birlik…
Güney Amerika ülkeleri uzun yıllardır yapısal bir birlik oluşturma adına çeşitli çabalar sergiliyor. 90’ların sonu 2000’lerin başında kıtada arka arkaya iktidara gelen sol hareketler, bu birlik çabalarının yeniden ve daha ciddi şekilde dillendirilmesine neden oluyor.

Chavez’in başı çektiği sol iktidarların buluşma noktası küreselleşmeye ve çokuluslu şirket egemenliğine karşıtlık ve devletleştirme olarak belirginleşiyor.

Bu yüzden ABD, AB ve çokuluslu şirketler, yatırımcıların kıtaya gelmekten ürktüğünü belirtiyor. Ancak Güney Amerika’daki sol iktidarlar bu endişelerden öte, kendi halklarının geçmişteki ezilmişliği ve yoksulluğunu giderme peşinde. ABD ise, Güney Amerika’daki sol iktidarların kendi siyasi ve ekonomik çıkarları açısından tehlike oluşturduğu görüşünde.

“Plan Kolombiya”
Güney Amerika’daki sol iktidarların karşısında, Peru ve Kolombiya gibi ABD’nin desteğini alan sağ hükümetler görev başında. Burada Kolombiya’ya özellikle değinmek gerekli.

Kolombiya’da, ABD yanlısı Uribe hükümeti iktidarda. 2006’da yapılan seçimlerde güven tazeleyen Uribe, baskıcı yöntemleriyle dikkat çekiyor. Kolombiya’daki sendikacı, gazeteci ve insan hakları savunucularını hapse atan; muhalifleri ve siyasi rakiplerini de baskı altında tutan bir lider olan Uribe’nin geçmişi de soru işaretleriyle dolu.

90’ların ortalarına kadar, Kolombiya’nın uyuşturucu kartelleriyle işbirliği yapan Uribe’nin gücü, sadece elde ettiği seçim başarısından kaynaklanmıyor. 2000’de “uyuşturucu kaçakçılığı” ve “yasa dışı örgütlerle mücadele” için ABD’nin başlattığı ve para yağdırdığı “Plan Kolombiya” adlı hareket, Uribe’nin iktidarı için de önemli.

“Plan Kolombiya”, ülkedeki uyuşturucu kaçakçılığı ve gerilla hareketini “önlemek” amacıyla tasarlanmış ve hayata geçirilmiş bir girişim. Uribe hükümeti, bu doğrultuda girişimin fikir babası ABD’den para yardımı alıyor.

John Pilger Newstatman’daki 24 Nisan tarihli yazısında, ABD’nin ön ayak olduğu “Plan Kolombiya”nın “Güney Amerika’da bir İsrail yaratma tasarısı” olduğunu vurguluyordu. Buna göre ABD, Kolombiya’ya 6 milyar dolarlık silah, lojistik, özel kuvvet, uçak ve paralı asker yardımı yaptı. Amerikalılar Okulu’nda eğitim gören askerler, işkence teknikleri ve suikastlarla ilgili geniş çaplı bilgi edindi. Bu askerlerin görünürdeki görevi, FARC’ı (Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri’ni) yok etmek ve ülkedeki uyuşturucu kartellerini etkisiz hale getirmekti.

Burada FARC için bir parantez açmak zorunlu. Keza bu örgüt, adam kaçırma ve uyuşturucu ticareti gibi yöntemlerle gücünü sınarken, öte taraftan da yandaş toplamaya çalışmakta. ABD ve Uribe hükümeti de bunu, propaganda aracı haline getiriyor. Bir başka deyişle, Güney Amerika’daki devrimci direnişle FARC’ı özdeşleştirme yoluna giderek, söz konusu muhalefete kara çalıyor.

ABD ve Uribe hükümeti, “Plan Kolombiya” ile FARC üzerinden ve Kolombiya’yı merkeze koyarak, Güney Amerika’daki birlik çabalarını bozmaya yöneliyor; Venezüela lideri Chavez’i iktidardan indirmeye çalışıyor. Kolombiya askerleri de, bu anlamda ek bir görev üstlenerek Venezüela halkının arasına karışıp güvenlerini kazanmaya gayret ediyor. İşte “Plan Kolombiya” doğrultusunda eğitilen askerlerin asıl görevi de bu.

ABD, Kolombiya’yı Güney Amerika’da bir Truva atı olarak kullanırken, “şer ekseni”ne kattığı Venezüela’yı İran, Kuzey Kore, Suriye, Küba ve Sudan gibi ülkelerle aynı gruba koyuyor.

Kimi Avrupa ve ABD gazeteleri, Chavez’in uyuşturucu kartelleri ve FARC’la organik bağı olduğunu iddia ediyor. Chavez, Avrupa’ya uyuşturucu satmakla suçlanıyor.

Güney Amerika’da sol hükümetler, ABD ve küreselleşmeyle beraber, çokuluslu şirketlerin egemenliğine karşı çıkarken; “Plan Kolombiya” da kıtadaki muhalif kesimleri içine alacak şekilde dallanıp budaklanıyor…

Hiç yorum yok: